YÖK BAŞKANI ÇETİNSAYA`DAN ÜNİVERSİTELERE ÇAĞRI

Yükseköğretim Kurulu Başkanı Prof. Dr. Gökhan Çetinsaya, Yalova Üniversitesi ev sahipliğinde Raif Dinçkök Kültür Merkezi'nde 17 Haziran 2013 tarihinde gerçekleştirilen Üniversitelerarası Kurul toplantısında gündemdeki olayları değerlendirerek üniversitele

Gündem 21.06.2013 20:38:26 0
YÖK BAŞKANI ÇETİNSAYA`DAN ÜNİVERSİTELERE ÇAĞRI

Yükseköğretim Kurulu Başkanı Prof. Dr. Gökhan Çetinsaya, Yalova Üniversitesi ev sahipliğinde Raif Dinçkök Kültür Merkezi’nde 17 Haziran 2013 tarihinde gerçekleştirilen Üniversitelerarası Kurul toplantısında gündemdeki olayları değerlendirerek üniversitelere çağrı yaptı.

YÖK Başkanı Gökhan Çetinsaya’nın Üniversitelere yaptığı  çağrıda şunları söyledi:

‘’Geçtiğimiz günlerde Taksim’de başlayan olay ve gösteriler üzerine, özellikle bu süreçte üniversitelerin rolü bağlamında görüşlerimi sizlerle paylaşmak istiyorum. Bugün siyasal ve toplumsal alanda yer alan bütün aktörler yeni bir Türkiye`nin inşası ile karşı karşıya olduğumuz konusunda hemfikirdir. Bu sürecin sağlıklı bir biçimde yaşanabilmesi her şeyden önce farklı kültür ve anlayışların bir arada, müzakere halinde ve sürekli etkileşim içerisinde bulunabilmelerine bağlıdır. Sıklıkla vurguladığım gibi üniversiteler, öncü fikirlerin, barışçı gelecek tasavvurlarının, demokratik bir biçimde bir arada yaşama kültürünün yeşerdiği ve savunulduğu mekânlar olarak ülkemizin bugün tecrübe ettiği gerilimlerin tırmanmaması için çaba sarf etmek, itidali ve müzakereyi savunmak durumundadırlar. Üniversiteler siyasal, toplumsal, kültürel meseleler, sıkıntılar, çelişki ve gerilimler hakkında etkin araştırmaların, gerçek fikirlerin, sahici gelecek senaryolarının üretildiği mekanlardır. Bugün ülkemizde toplumun, doğanın, mekanın ve kültürün mahiyeti ve muhtevası hakkında farklı düzeylerde, birçok tartışmanın sürdürüldüğünü görüyoruz. Üniversitelerimizin ülkemizdeki tartışma ve müzakere kültürüne katacakları çok önemli değerler olduğunu ve bütün üniversite mensuplarına bu noktada çok ciddi sorumluluklar düştüğünü düşünüyorum. Biz üniversite mensupları olarak kendimizi toplumun dışında ya da üstünde yer alan yargıçlar mesabesinde göremeyiz. Bizler toplumun içinde sosyalleşen, toplumun sorunlarını önemseyen ve onlara farklı çözüm alternatifleri geliştirebilen bireyler olarak araştırma ve eğitim gündemlerimizle fikir, teori, soru ve araştırmalarımızla kriz ve çatışma meseleleriyle ilgilenmek durumundayız. Ne var ki, biz toplumsal, kültürel, siyasi sorun ve gerilim alanlarına futbol taraftarlığı düzeyinde de yaklaşamayız. Bugün üzülerek görüyorum ki, bazı üniversite mensuplarımız, tarafı oldukları siyasi pozisyonu kavram ve fikirler eşliğinde değil, sloganlar eşliğinde savunmaktadır. Yine üzülerek görüyoruz ki birçok tartışma doğrulanmamış, manipülasyon amacıyla üretilen yanlış haberlere dayalı olarak sürdürülmektedir. Üniversite mensuplarımızın doğaya, mekana, tarihe, topluma, kültüre, geleceğe ilişkin çeşitli kitle iletişim ortamlarında görüş beyan etmeleri anlamlıdır, değerlidir. Fakat üniversite mensupları bununla yetinemezler. Çünkü üniversiteler araştırmaların, uzun dönemli çalışmaların mekanıdır. Bu nedenle üniversitelerimizin bu süreçte atmaları gereken en önemli adım toplumsal çatışma alanlarına uzun dönemli araştırmalarla sürece katkı vermesi, tartışmaların düzeyini ve kalitesini arttırmasıdır. Bizler, üniversitelerimizin sessizleşmesini değil, aksine üniversitelerimizin çevresine çok daha duyarlı olmalarını, fakat bunu bir çatışma diliyle ve sadece gündelik

yorumlarla değil, müzakere diliyle ve yaptıkları uzun soluklu araştırmalarla yapmalarını önemli görüyoruz. Bunun yanında bazı üniversite mensuplarımızın pozitivist bilim paradigması içerisinden birer yargıç gibi konuşup, siyaseti, toplumu küçümsemesini de doğru bulmuyoruz. Üniversitelerimiz toplumun dışında, toplumun üstünde bir yerde konumlanmaz. Üniversite mensuplarımız da toplumun içinde özgür akademik üretimi gerçekleştiren mekanlardır. Biz o nedenle gerçek araştırmaya, fikrî üretime değer veriyoruz. Bu çerçevede topluma, siyasete, farklı tespit, öneri ve öngörüleri sunmayı önemli buluyoruz. Fakat bu tespit, öneri ve öngörüleri geleneksel meslek odası mantığı ve diliyle ortaya koymayı da doğru bulmuyorum. 1960’ların Türkiyesi ile karşı karşıya değiliz ve 1960ların meslek odası diliyle üniversite mensuplarımızın konuşmasını anlamakta zorlanıyorum. Üniversite mensupları olarak bizlere düşen “farklılıklardan korkulmaması” ve “dogmatizmden kaçınılması”gerektiğini savunmaktır. Normalleşen demokrasisi, büyüyen ekonomisi, artan itibar ve istikrarı ile Türkiye, büyük bir fırsat yakalamış, toplumsal barışı tesis etme adına önemli adımlar atmıştır. Üniversitelerimiz, farklı seslerin, farklı taleplerin akademik özgürlük sınırları içerisinde, şiddet içermeyen yol ve yöntemlerle dile getirilebildiği mekanlardır ve bu özelliklerini korumaları gerekir. Birkaç gündür ülkemizde yükselen toplumsal tansiyon karşısında öğrencisinden öğretim elemanına, idari çalışanından yöneticilerine kadar üniversitelerimizin değerli mensuplarının farklı fikir ve görüşlerini dile getirirlerken şiddete başvurmaları ya da şiddeti özendirmeleri kabul edilemez. Şiddet içeren, şiddeti öven talep ve fikirler akademik özgürlük sınırları ile bağdaşmaz. Akademik özgürlük, fikir ve görüşlerin korkusuzca ve barışçıl bir tarzda dile getirilmesi, kişilik haklarını rencide etmeksizin ortaya konması anlamına gelir. Üniversite mensuplarımızdan bu süreçte beklentimiz, ülkemizin toplumsal barış adına attığı önemli adımları boşa çıkaracak şekilde şiddet övgüsü yapan ifade ve örgütlenmelerden kaçınmalarıdır. Unutulmamalıdır ki üniversiteler her şeyden önce eğitimin ve araştırmanın mekanlarıdır. Özgür ve kaliteli bir akademik ortamın varlığı, daha güzel, daha müreffeh, daha demokratik bir Türkiye’nin de teminatı olacaktır. ‘’dedi.

 

ABDULLAH ORTAÇ-ÖZEL HABERANKARA


24.5° / 13.9°
  • BIST 100

    10158,6%-0,15
  • DOLAR

    32,13% -0,08
  • EURO

    35,00% -0,05
  • GRAM ALTIN

    2469,79% 0,10
  • Ç. ALTIN

    3933,17% 0,00